Hayatımda biri yok, birinde hayatım var” diyebilmektir aşk.
Aslında yanlış kadın yoktur. Sadece ters istikametten gelen erkek vardır. Çünkü aşk erkeğe yakışır, kadın zaten aşktır.
Ne ikna edici bir intihar girişimidir, şimdi seninle göz göze gelmek!
Eskiden mendiller âşıkların gözyaşlarıyla ıslanırdı şimdi ise gerçek âşık kalmadığından fabrikadan ıslak çıkıyor…
Sıcak bir ele ihtiyacın olduğunda diğer elini tut. Kimseden fayda yok bu devirde!
Aşk, ‘seni seviyorum’ cümlesinin zamanla ‘kendine iyi bak’ kelimesine dönüşünü işleyen geçici bir yalandır.
Hayat ne kadar güzel olurdu; insan hem ‘âşık’, hem de ‘sadık’ olmayı becerebilseydi.
6 milyar insanın içinden yalnızca birini seversin. Sonra onun sevilmeye layık olmadığını anlarsın, bütün dünyayı suçlarsın.
Bakakaldım peşinden; ne gözümü alabildim, ne göze alabildim.
Artık yaşanmak için değil ayrılmak için yaşanır oldu aşk. Ve terk etmeler yetmezmiş gibi birde emir verilir. Kendine iyi bak…
Yanında seni ısıtacak biri varsa, üşümek gerçekten güzeldir.
Özlemek
elbette kavuşma ihtimali varsa güzel. Ancak ayrılıkları bile özel kılan
tek şey; o’nun da bir yerlerde seni özlediğini hissedebilmek.
Rüyanda görüyorsan onu özlemişsindir. Rüyanda görmek için yatıyorsan, sevmişsin demektir.
Sen
öylesine, o kadar bensin ki… Ah nasıl anlatsam, boşuna bu çabalarım,
doğru kelimeleri aramalarım. Ne kitaplar yazıyor, ne de sözlüklerde
karşılığı var sana olan sevdamın.
Ne garip. İnsanın hayatı soruyla başlayıp, soruyla bitiyor: Adını ne koydunuz? Merhumu nasıl bilirdiniz?
Anlık yaşıyoruz bir yerde, hemencecik gönülden seviyoruz! “Anlık da olsa sevmek güzel de, yoksa kendimizi mi kandırıyoruz.
Hayattaki en güzel şeyin çocuk olmak olduğunu bile bile, neden ‘büyüyünce ne olacaksın?’ diye sorulur ki.
Durup dururken, alakasız bir zamanda arayan eski sevgililer ikiye ayrılır: canı çekenler ve acı çekenler.
Tamam, beni sevmesin; ama hiç kimse ona dokunmasın.
Mademki siz böylesine tutkunken o hep başkalarını seçmiştir mademki kıymetiniz. Bilinmemiştir o halde günah sizden gitmiştir.
Hiç dokunmadığın birine âşık olabiliyorsan, işte sen aşkı hak ediyorsun.
O yokken hayır sevmiyorum, unuttum deyip, onu görünce elin ayağın birbirine dolanıyorsa; âşıksın işte.
Sevgilisinden ayrılan bir erkeğin suratının rengi değişir, kadının ise saçının rengi.
Sevgili dediğin güzelliğiyle seni kendine âşık eden değil, sana kendin olabilme şansını verendir.
Sağlam bir kalçanın, sağlam bir kafa’dan daha çok prim yaptığı bir ülkede yaşıyoruz.
Seven değil sevmeyi bilmeyen bilir ‘seviyorum’ demeyi. “Seven ise gerek duymaz buna, çünkü o sevdiğinin gözünden anlar her şeyi.
Kadınmış derler adamı deli eden. Sen ne dersen de, yine kadındır deliyi de adam eden.
Erkek adam ağlamaz denir ya, sakın inanma! Unutma ki, erkek adam ağlamayan değil, bir kadını ağlatmayandır aslında.
Eskiden insanlar sevilir, eşyalar ise kullanılırdı. Gün geldi eşyalar sevilir, insanlar kullanılır oldu.
Her seferinde canını acıtsa bile, hiç kimse ‘O’ olamıyorsa ve canının yanacağını bildiğin halde yine de seviyorsan, aşk bu işte.
Seni ölene dek seveceğim boş laf! Ben seni sevdikçe ölmeyeceğim.
Yeterince dürüstseniz, fazlasıyla âşık ve gerçekten seviyorsanız; hazırsınız demektir: artık mutsuz olabilirsiniz.
Belki kimse olmayacak senin gibi; ama sende olmayacaksın eskisi gibi.
Bazen insan; ben iyiyim’ dediğinde gözlerinin içine bakıp iyi değilsin biliyorum diyecek birine çok ihtiyaç duyar.
Geçmiş yaşanmışlıklarınız hala canınızı yakabiliyorsa; geçmemiş demektir.
Eskisi gibi olsa aşklar. Kız, sevdiği erkeğin elini tutmaya utansa. Erkek, sevdiğinin gözlerine bakmaya kıyamasa.
Karşındakine sevgini, aşkını verecek kadar yüceyse hislerin. Başkalarına bakmayı düşünmemeli gözlerin.
Günümüz
insanı aşka âşık, aşığa değil! Âşıkların kısa dönem askerlik gibi kısa
sürmesinin nedeni herhalde bu. Zaplanan âşıklar dönemi bu dönem!
Çok sıkkın. Bıkkın. Gergin. Üzgün. Yorgun. Olsak da hala yaşıyoruz, çok şükür.
Her başarılı erkeğin arkasında bir kadın, her baş ağrılı bir kadının arkasında kesinlikle bir erkek vardır.
Herkes bir arayış içinde, ama hiç kimse ne aradığını bilmiyor.
Hayatın
bir yarış değil, her saniyesinin tadı çıkarılması gereken güzel bir
yolculuk olduğunu aklınızdan çıkarmayın. Dün tarih oldu… Yarın bir sır…
Bugünün kıymetini bilin.
Sırf sevgilinin yüzü gülsün diye, bazen saçmalamayı göze almaktı aşk…
Sanıyoruz
ki çok paramız, sürekli yükselen bir kariyerimiz, bahçeli bir evimiz,
spor bir arabamız olunca biz de çok mutlu olacağız.
Duymak istediklerini değil, duyman gerekenleri söyleyebilme cesareti olan insanlar olmalı yanında.
Hazırım ben arkadaş! Aşkın acısı da güzel, tatlısı da iş, uğruna tüm bunları göze aldığın gerçek aşk’ı bulmakta.
Her aşkta kendimizi ararız, o yüzden bulduklarımız benzerimizdir.
Bu ülkede gazetelerin 2. Sayfasında ünlülerin nasıl yaşadıkları, 3. Sayfasında ünsüzlerin nasıl öldükleri yer alır.
Bir arkadaştan sevgili olabilir, fakat seven kalp asla unutmaz: işte bu yüzden sevgiliden arkadaş olmaz.
Bazen ne onunla yapabilirsiniz, ne de onsuz. Ne terk edebilirsiniz, ne de yeniden sevebilirsiniz; sürünür gidersiniz.
Aşk sabırdır belki, ama asla tahammül değil.
Aşk sevmesini bilen için vardır ve karşılıksızdır. ‘Ne kadar seversen o kadar severim’ gibi düşünmek aşk değil, tüccarlıktır!
Sonunda üzülmemek için âşık olmayanlar, tuvalete gitmemek için yemek yemiyor olmalı.
Erkek
şöyle düşünür: isterse başkasını sevsin, yeter ki sevişmesin. Kadın
şöyle düşünür: isterse başkasıyla sevişsin, yeter ki sevmesin. Çünkü
kadına göre orjinalsozler.com vücudun merkezi yürek, erkeğe göre etek.
Kaybolmasın
diye özenle sakladığınız sarı bir lira gibi mutluluk. Gün gelip de
çıkarınca bir bakıyorsunuz ki; tedavülden kalkmış.
Geçmişe mazı derler, unuttum gitti’ der bazıları. Arkadaşım geçmiş, geçmişte kalsaydı ise alırken bile geçmişine bakmazlardı!
Kadınlar kendini güldüren erkekten hoşlanır sözü yalandır unutma. Çünkü kadınlar, sadece hoşlandıkları erkeklere güler aslında.
Artık
başka biri alacak yerimi. Ve biliyorum zamanla unutacaksın beni, ama
son kez düşün; sevebilir mi seni, benim sevdiğim gibi.
Çocukken yarın neler oynayabiliriz diye düşünürdük, şimdiyse yarın hayat bize hangi oyunu oynayacak diye düşünüyoruz.
Eğer bir kadının gerçek aşkı olmayı başarabilmişseniz; çok şanslısınız, çünkü sizin için hayat; asla sıradan olmayacak.
Bu günlerde aklıma gelen başıma geliyor nedense, birde gönlümden geçen yanımda olsa keşke.
Eğer unutmak yedi harfi yan yana getirmek kadar kolay olsaydı, biz de beş harfi yan yana getirir mutlu olurduk.
Ve aşk; o omzuna yattığında, rahatsız olmasın diye kılını bile kıpırdatmamaktır.
İki kadın birleşince dedikodu yapar diyen erkek, başka bir erkekle kafa kafaya verince atom altı parçacıkları mı tartışır?
Bir babanın, kızının sevgili olaylarına kızmasının tek sebebi; erkeklerin kimyasını biliyor olmasıdır aslında.
Bu ülkede her köşe başında kuaför ve tekel bayisi bulunmasının tek nedeni, ayrılık sonrası ilk gidilen yerler olmasıdır.
Seyahatte cam kenarı sanki yalnızların yeridir. “Çünkü aslında orası, başını koyacak omuz bulamayanlar içindir.
Gerçekten seviyorsan eğer, mesafeler anlamını yitirir. Ne bakabilirsin gözlerine ne de dokunabilirsin; ama hep hissedersin.
Herkes aşktan şikâyetçi, kaçımızın aşk hayatı iyi gidiyor? Ve eminim hiç kimse yanlışın nerde olduğunu bilmiyor.
Depresyonun
ve yalnızlığın çağında, sabırsızlığın da, uyumsuzluğun da, dertleri
yenmenin de, hayata direnmenin de, hep beraber gülebilmenin de yegâne
reçetesi iletişimdir. Hapı yutmadan, konuşun.
Her ilin plaka kodunu ezbere bilip, özel günleri unutabilen zekâ kapasitesine sahip insana Türk erkeği deniliyormuş.
Unuttum dersin çevrendekilere; ama unutmadığını bir tek sen bilirsin. Aşk öyle bir şey işte gitse bile unutamıyorsun yine.
Kafasını çalıştıranların kafasını koparırken, kalçasını çalıştıranları baş tacı eden bir ülkeden ne bekleyebiliriz ki.
Herkesin yüzüne gülersen; adın bir şeylere çıkar. Suratını asarsan; burnu havada kaşıntı olursun. Çünkü Türkiye’de kadınsın.
İçine rasgele atılmış eşyalardan oluşan çantadaki telefonu, tek eliyle ve bakmadan bulabilen o muhteşem kişiye “kadın” denir!
Gerçek Atatürk'ü Doğu Perinçek sayesinde tanıdık.
Üzülmemek için aşık olmayanlar, tuvalete gitmemek için yemek yemiyor olmalı...
Yeterince dürüstseniz, fazlasıyla aşık ve gercekten seviyorsanız; Hazırsınız demektir: artık mutsuz olabilirsiniz.
Çok sevdim evet ve evdim evdim evrildim.
Onun Köşk'te kocasının ardına saklanmış, kendi
halinde bir gölge kadın olacağını sanıyorsanız, yanılıyorsunuz. Çünkü
yaptıkları yapacaklarının garantisi
Provokasyon, meydanları kapatmakla, mitingleri yasaklamakla
önlenmez; cesaretlendirilir olsa olsa. Provokasyon, böylesi bir
kararlılıkla ve kitlesellikle provokatörün üzerine yürünerek önlenir.
Bu, "Biz sana rağmen varız. Sana demokrasiyi baltalatma hazzını
yaşatmayız" demektir.
Türkiye’nin en ünlü meydanını, maç gecesi fanatizme, yılbaşı gecesi
alkolizme açıp bayram günü emekçiye kapatmak, okullar olmadan maarif
yönetmeye benzer ki, "Ben senle baş edemiyorum" diyerek provokatöre
teslim olmak anlamı taşır.
Cehennemle cennetin buluştuğu "cehen-net" burası...
Bir ayakla sevdanın, öbürüyle nefretin toprağına basılabilen sıra dışı hudut noktası...
Coşkuyla zulmün, cezayla ödülün, cenazeyle düğünün kolkola gezdiği diyar...
Bağrından sanatçılar doğuran, doğurduğu sanatçılara acımadan kıyan alacakaranlık bir kuyu...
Hiç umut kesmeden yattığımız müebbet...
Sevgimizin de şiddeti kadar orantısız olduğu memleket..
Bir ayakla sevdanın, öbürüyle nefretin toprağına basılabilen sıra dışı hudut noktası...
Coşkuyla zulmün, cezayla ödülün, cenazeyle düğünün kolkola gezdiği diyar...
Bağrından sanatçılar doğuran, doğurduğu sanatçılara acımadan kıyan alacakaranlık bir kuyu...
Hiç umut kesmeden yattığımız müebbet...
Sevgimizin de şiddeti kadar orantısız olduğu memleket..
Ben vejetaryen değilim. Ama vejetaryenlere
hak veren ve onlardan biri olmaya özenen biriyim. İlginç bir algı
düzeyi bu... Hayata onların penceresinden bakmaya başladınız mı, o güne
dek sıradan gelen pek çok ayrıntı, tüyler ürpertici görünmeye başlıyor:
İte kaka kamyonlara yüklenip infaza götürülen ve haftalarca masum mesut
oynadığı bahçede boğazlanan hayvanlar, parçalanmış çeneleriyle pis su
dolu bir kovada çırpınarak ölümü bekleyen balıklar, içkili sabahlarda
süslenip getirildikleri soframızda keyifle kaşıkladığımız kelleler,
beyinler, gözler, bağırsaklar... Dışarıdan bir gözle bakmaya çalışın;
bunun insanoğlunun barbar yüzünün fotoğrafı olduğunu siz de
göreceksiniz.
Dünya “değişim” diye ayaklanırken burada “tecrübe”, siyasette aranan
hasletlerin en kıymetli tahtına yerleşiyor. Yaşlıya talep, yurt
sathındaki muhafazakârlaşmanın, değişim kaygısının bir gizli yüzü, bir
yan ürünü olarak zuhur ediyor. Ve “siyasetin ihtiyarlar heyeti”nin,
“yaşamını değiştirme iradesi göstererek”, işbaşı yaptığı Türkiye,
kendine yeni bir yön verme iradesini kaybediyor. İhtiyarlıyor; bir
gençlik bayramının arifesinde...
Önce Köpekler Uyandı. Panik İçinde Haykırarak.Yeryüzü Çatladı.
Bir kadınla uyanmaya benzer, bir şehri günün ilk ışıklarıyla görmek.
Mağlubiyetin takısıdır 'keşke'.Kaçırılmış fırsatların, bastırılmışduyguların, harcanmış hayatların,boşa yaşanmış ya da hakkıyla yaşanamamış yılların, gecikmiş itirafların ağıtıdır.
“Milli ant”ı kaldırıp yerine “besmele” koyarak, çocukları “Türk’üm
doğruyum” yerine “Elhamdülillah Müslüman’ım” diye bağırtarak demokrat
olunmuyor.
Bugün bize, yeni baskılara meydan vermeyecek, ama meydanları vermeyen baskıcılara da meydan okuyacak bir “solduyu” lazım.
Hep başını alıp gidebilecek kadar cesur, ama hep kalıp savaşacakmış kadar gözüpek olabilmeli insan.
Çocuklara, “Aşk nedir?” diye sormuşlar. Şöyle demiş afacanlardan biri:
“Anneannem sırtından hasta olmuştu. Eğilemediği için ayaklarına oje süremiyordu. Dedem, devamlı elleri titremesine rağmen anneannemin ayaklarına oje sürüyordu. Bence aşk budur.
“Anneannem sırtından hasta olmuştu. Eğilemediği için ayaklarına oje süremiyordu. Dedem, devamlı elleri titremesine rağmen anneannemin ayaklarına oje sürüyordu. Bence aşk budur.
Döneriz bir gün eski şehirlerimize de;
Tıpkı eski ilişkilerimize döndüğümüz gibi;
Biraz pişman, biraz naçar.
Anladım ki, severken vazgeçmek cinayettir.
Ve biz her suçlu gibi sonunda,
Cinayeti işlediğimiz yere,
Severken terk etmek zorunda kaldığımız şehre döneriz bir gün.
Tıpkı severken vazgeçtiğimiz eski bir sevdalının telefonunu çevirir gibi geceyarısı.
Tıpkı eski ilişkilerimize döndüğümüz gibi;
Biraz pişman, biraz naçar.
Anladım ki, severken vazgeçmek cinayettir.
Ve biz her suçlu gibi sonunda,
Cinayeti işlediğimiz yere,
Severken terk etmek zorunda kaldığımız şehre döneriz bir gün.
Tıpkı severken vazgeçtiğimiz eski bir sevdalının telefonunu çevirir gibi geceyarısı.
Hayat,
Aşık olmak,
Sıcak bir duş,
Güzel bir bakış,
Mail atmak,
Manzaralı bir yolda araba kullanmak,
Yatağa uzanıp yağmurun sesini dinlemek,
Sevdiğiniz şarkının çalması,
Geçen yıl giydiğin montun cebinden 100 lira çıkması,
Uyanıp, daha uyuyacak bir kaç saatinizin olduğunu fark etmek,
Hediye verdiğin kişinin mutlu ifadesini görmek,
Çikolata yemek,
Sevdiğine sıkıca sarılarak güneşin doğuşunu seyretmek,
Bunları hayatında bir kez olsun yap.
İkinci bir hayatın yok.
Ot değilsin tekrar bitmezsin..
Aşık olmak,
Sıcak bir duş,
Güzel bir bakış,
Mail atmak,
Manzaralı bir yolda araba kullanmak,
Yatağa uzanıp yağmurun sesini dinlemek,
Sevdiğiniz şarkının çalması,
Geçen yıl giydiğin montun cebinden 100 lira çıkması,
Uyanıp, daha uyuyacak bir kaç saatinizin olduğunu fark etmek,
Hediye verdiğin kişinin mutlu ifadesini görmek,
Çikolata yemek,
Sevdiğine sıkıca sarılarak güneşin doğuşunu seyretmek,
Bunları hayatında bir kez olsun yap.
İkinci bir hayatın yok.
Ot değilsin tekrar bitmezsin..
Uğruna ölünen ile her gece dövülen kadın aynı kişi ise, orası Türkiye'dir.
Unuttum,
Dersin çevrendekilere, ama
Unutmadığını birtek sen bilirsin.
Aşk öyle birşey işte gitse bile unutamıyorsun yine..
Dersin çevrendekilere, ama
Unutmadığını birtek sen bilirsin.
Aşk öyle birşey işte gitse bile unutamıyorsun yine..
Hayat bu kadar basit bir şeydi işte. Yaptıklarımız, yapmak
istediklerimiz, özlediklerimiz, pişman olduklarımız, onardıklarımız,
onaramadıklarımız...
Hepsi basit, minicik şeylerdi ama ulaşamadıkça, çözemedikçe, yenemedikçe bize kocaman geliyordu. Kitlelerin sevgisi, para,ün, güç... Hiçbiri, hiçbiri bedel olamıyordu, özlemini çektiğimiz o şey her ne idiyse... Sevildiğini bilmek, bir vicdan rahatlığı, bir tabak pilav, bir sağlıklı nefes... Hayat bu işte; basit, küçük bir hadise..
Hepsi basit, minicik şeylerdi ama ulaşamadıkça, çözemedikçe, yenemedikçe bize kocaman geliyordu. Kitlelerin sevgisi, para,ün, güç... Hiçbiri, hiçbiri bedel olamıyordu, özlemini çektiğimiz o şey her ne idiyse... Sevildiğini bilmek, bir vicdan rahatlığı, bir tabak pilav, bir sağlıklı nefes... Hayat bu işte; basit, küçük bir hadise..
Kadınla şeytanın işbirliği, on bin yıl önce adem'in elma yemesiyle başladı.Günümüz erkeklerinin ayva yemesiyle devam ediyor.
Kendimi
ayırt etmeden söyleyeceğim; Bazen erkek soyu midemi bulandırıyor.
“Kadın kokusu”, taze ete susamış bir sırtlana dönüştürüyor bizi…
Gözümüzü kör ediyor; başımızı döndürüyor. Amerikan başkanından hocasına,
kör cahilinden okumuşuna, kılıbığından “Taşfırın”ına kadar böyle bu…
Hayat ne garip değil mi? Birisi arabamı hazırlayın diyebiliyorken, diğeri ağabey 25 kuruş eksik binebilir miyim? Diyor.
Sevgiyi
koydum küm saatinin doludizgin akıp giden kumlarının her bir zerresine.
Çünkü bir tek sevgi var elimizde; bunca yıldan orjinalsozler.com
damıtılıp gelen. Yine bir tek o kalacak, yaşanacak yıllarından geriye.
Bir tek sevgi olacak bunca telaştan artakalan. Ötesi yalan.
Öyle
tesadüfler vardır ya: Bir otobüs durağında poşetlerle beklerken,
rastlaşırsınız aniden…”Bu o…” diye içiniz titrer. Bir zamanlar
yüreğinizi yakan aşık, sarkmış göbeği, ağarmış saçlarıyla karşınızdadır…
İki elinde iki çocuk…
Hepimizin
bir kuyusu var elbet. Enderine gömdüğümüz kaygılarımızı,
ihtiraslarımızı, tutkularımızı saklayan, en mahrem sohbetlerimizi
paylaştığımız, en cesur itiraflarımızı haykırdığımız bir kuyu,
utandığımız anılarımızın yatağı. Endişelerimizin barınağı. Kuyulardan
delik deşik olmuş bir yolda, düşe kalka yürür gibi yaşıyoruz hayatı.
Çukur çukur olmuş bir kalple.
Yorumlar
Yorum Gönder