Sevmeyi öğrendiğin gün hiçbireksiğin kalmayacak.
Hiçbir kitap her güçlüğü çözmeyecektir. Tamam. Ama okudum. Yaşamım
boyunca durmamacasına; okumaksızın yaşayamayacağımı duya duya.
Ona bakıyorum. susuyor. önüne bakıyor. Çocukluğundan beri bu oyunu
oynar: gözetlenme oyununu. önceleri belki bir suçluluk duygusuydu bu:
kendisine dikilen göz tanrının, anasının, büyüklerden birinin, sevmediği
birinin gözü olur, kınardı o anda yaptığını. adı konmadan yaşanırdı bu
suçluluk. şimdi ise gerçekten bir oyun: kimi dakikayı, ‘bakan, gören
varmış gibi yaşamak.
Okumadığım her kitap yenidir benim için, yazılışı üzerinden 3000 yıl geçmiş de olsa.
Anlamaktan sonra gelen bir hal vardı: Kavramak. Anladığının bütün
ağırlığını beyninde duymak, ellerinde, kollarında, damarlarında duymak.
Yalnızlıktan, başkalarıyla ancak istediği zaman görüşmekten,
istemediği zaman başkalarından kaçmaktan hoşlanıyor. Ama yalnızlıktan
hoşlandığı, yalnızlığı aradığı halde, asıl sevdiği, asıl aradığı,
kalabalık içinde bulunduğu, kalabalıktan uzak olmadığı bir sırada, bu
kalabalıktan ayrılabilmek, yalnız kalabilmek, başkalarının yanından
çekilmek, istediği için tek başına durabilmek. Farkında bunun. Yalnızlık
zorunlu bir durum olmadığı zaman daha çok hoşlanıyor.
Seninle her yere giderim," diyordu balıkçı. "Ama hazır değilsem bir
şeye, seninle bile gitsem, neye yarar?" Ne ki, kendi gönlü bile
kanmıyordu, balığa bu söylediklerine.
Arkadaşlıklarda, dostluklarda, sevgilerde karşısındakini ele geçirilecek bir ülke gibi görenler vardır.
Geçmiş değişmez,bir sevinçler kalır elimizde.
İnsanın içine hiçbir elin uzanmağa hakkı yok, olmamalı.
Umutsuzluk ancak umudun olduğu yerde vardır. Umutsuzluk içinde
olduğunu söylemek, umutlu olduğunu söylemenin bir başka yoludur. Ama
umudun dışında yaşamayı da öğreneceksin bir gün.
Deniz, analar gibi, sevdiğini, döl yatağında tutup saklayacaktır, bir daha doğurmamak üzere.
Kendimi bir ona göstereceğim. Ondan sonra öleceğime göre önemi
kalmaz. Bir ona göstereceğim; çünkü, bir yerinden yırtılmamış bir
gizliliğin de tadı yoktur.
Kaygı da korku gibi kendi memesinin oburudur.
Dünya her keresinde baştan başlamalı. Kötülüğün , çirkinliğin, acının
kolay kolay ortadan kalkmayacağını bilerek; bildiğimiz için. Sevginin,
sevinin her zaman bir şeyleri kurtaracağını umduğumuz için. Yepelek bir
dokunun bile bir gün gelir , bir çocuğun gönlünde yırtılmazlığıyla yer
edeceğini düşleyebildiğimiz için. her yanıp kül oluşunda (oluyor çünkü
,çoğu zaman oluyor) , külleri savrulup gittiğinde bile bir tozandan
yeniden doğabilen bir kuşun , kona kalka.
Okur kitap arar ama, kitabın da okuru bulduğunu ben çok gördüm.
Açıklanabilir bir şey söylemiyorum belki, ama ”rastlantılar”ın çoğu,
açıklayamadığımız için rastlantı görünmez mi?
Sen beni yaşatabilirsin, diye geçirdim içimden.
Başı, gene, evet, dedi.
Ama yaşatmak istemiyorsun çünkü sen
Başı, evet, ben?.. dedi.
Sevildiğini bilmek istersin.
Evet.
Ama sevildiğinin söylenmesini istemezsin. Beni söylenmemiş bir sevgide
boğabilirsin.
Başı, gene, evet, dedi.
Ama yaşatmak istemiyorsun çünkü sen
Başı, evet, ben?.. dedi.
Sevildiğini bilmek istersin.
Evet.
Ama sevildiğinin söylenmesini istemezsin. Beni söylenmemiş bir sevgide
boğabilirsin.
Korku örtmeye en yakın olduğumuz kirimiz, gizlemeye en çok uğraştığımız kokumuzdur.
Bir gün gelir, sözcüklerin büyüsünden sıyrılmamız gerektiğini anlarız
hepimiz. Yüce duyguların, kalıptan çıkmış düşüncelerin büyüsünü işler
kılan sözcüklerin büyüsüne kapılmaktan vazgeçmemiz gerektiğini.
Yürümenin, yemenin, boşaltımın kendimize özgü biçimini nasıl öğrendikse,
konuşmayı, duymayı, düşünmeyi de kendi kendimize öğrenmemiz gerektiğini
anladığımız bir gün gelir. Hepimiz için. Ama er, ama geç.
Acı duymadığımı sananlar, beni buz gibi bir insan belleyenler aldanır
hep. Varsınlar öyle bilsinler. Ama acı bizi durduracağına göre
yapılacak tek şey, hangi yoldan olursa olsun, nasıl bir yöntem uygun
görünüyorsa o anda, müshil yutup içinden atar gibi, o acının dibine dek
inip işini bitirmektir. Önemli olan o acıyı, yeni bir güne engel
olmasını önleyecek hızla atmaktır, yaranı ondurmaktır. Ama ondan da
önemlisi, bu sınırı aşarak, dolu dolu sonuna dek yaşamaktır. Düşleri de,
olanakları da son damlasına dek kullanmaktır.
Zor oldu yaşamak, bu koca yürekli adam için de. Kim için zor değildi
ki zaten bu hayat? Kim gözyaşlarını tutmayı becerdi ki acıları
karşısında, bu adam tutabilsindi? Hem şimdi sırasıydı belki de, tükenen
yaşamın şu son vakitlerinde, geçmişi düşünüp, acılar için, anılar için
gözyaşı dökmenin. Vaktinde kendisi demişti; “Kendi anılarımız,
başkalarının bizimle ilgili anıları... Anılardan başka bir şey değiliz.”
diye. Anılar insanlar demek değil miydi?
Yorumlar
Yorum Gönder